Dali
her zaman çok kolay etkilenen biri oldu. Son yıllarında modern bilimden, özellikle
de atom teorisinden esinlendi. Bunu şöyle ifade etti:"Bugün dış dünya
-fizik dünyası - psikolojinin önüne geçti. Bugün benim babam Dr. Heisenberg.
"Werner Heisenberg'in atom teorisinde çığır açan çalışmasını yansıtan
Exploding Raphaelesque Head (Rafael'e Özgü Kafa Patlaması) cismi spiral
parçacıklara dönüştürür. Sonrasında Dali bu spiral formu "gergedan
çılgınlığı sarmıştı: Gergedan"gördüğünü " iddia etti.
Crick ve Watson’ın DNA yapısını anlattıkları ünlü yazıyı
okuyup Crick'in karısı Odile tarafından çizilen çift sarmal eseri gördüğünde,
"İşte, Tanrı'nın var oluşunun en önemli ispatı. DNA, Yakup’un genetik
meleklerden ortaya çıkardığı bir merdiven ve insanlarla Tanrı arasındaki tek
bağlantı" demiştir. Yaşamın temel şeklinin çift sarmal
olduğuna inandı ve tablolarının bir kısmında bu sembolü kullandı.
“Bilim ve matematik, bana Tanrı’nın var olması
gerektiğini ifade ediyor, ancak inanmıyorum. Tanrı’ya inanıyorum, fakat inançlı
bir kişi değilim” diyen Dali, bazı tablolarında din ve bilimin karmaşık
ilişkisini irdelemiştir. İlk bakıldığı zaman dinin bilime karşı üstün olduğunu
ifade etmeye çalışıyor gibi görünse de, gerçekte birbirlerine paralel
olduklarını ve hatta simetrik bazı temellere dayandıklarını anlatmaya
çalışmıştır.
Dali’nin bir gizli ve beş açık
görüntüden oluşan resminin bazı yerlerinde bulunan DNA çift sarmal yaşamı,
dörderli gruplar halinde sağ tarafta bulunan ve silahlarını birbirine doğrultan
kişiler ölümü, gökyüzündeki varlıklar ise ölümün sonrasını simgelemektedir.
Salvador Dali, 1980 yılı itibariyle hayatını kaybedene kadar matematikle ilgilenmiştir.
Salvador
Dali 11 Mayıs 1904’de Figueras’ın (İspanya’nın Kuzeyinde Pirienelere yakın bir
kasaba) bir köyünde doğdu. 6 yaşındayken menenjitten ölen erkek kardeşinden 3
sene sonra dünyaya gelmişti. 1973 de şöyle yazacaktı:
‘Doğar doğmaz tapınılan bir
ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı
aslında. Belki de benden çok onu.. Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın
ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.’
20’li yılların başında Madrid
San Fernando Akademisine başladı. Ancak anarşist hareketleri nedeniyle okuldan
atıldı ve bir süre Girona’da tutuklu kaldı. (1923) Daha sonra tekrar okula
kabul edilse bile 1926’da tamamen atıldı. Bunu takip eden yıl Paris’te
Picasso’yla tanıştı. 10 yıl sonra Londra’da Stefan Zweig onu Sigmund Freud’a
tanıştırdı. 1923’te Madrid’de Luis Bunuel ve Garcia Lorca ile tanıştı.
Dali böylece değişti.
Görünümüyle de. Başlangıçta ki uzun saçları; ağzından hiç düşmeyen piposu daha
sonra kısacık biryantinli saçlı spor kıyafetli asık suratlı birine dönüştü.
Günlük yaşamı; entelektüel bir söylemin ve lüks bir yaşamın çevresinde
dönüyordu. Bütün akımları tanıyıp; olası bütün etkilerden geçtikten, tüm
çılgınlığıyla o devasa eseri ‘Babil Kulesi’ni oluşturduktan sonra; Salvador
Dali sanatı boyunca uzayıp giden bir ipi farketti. Bu ip görünmez bir şekilde
daha Breton’la bile değilken gerçekleştirdiği ilk sürrealist eseriyle, gerçek
anlamdaki sürrealist eserlerini birbirine bağlıyordu.
Freud’un içten ve ve fanatik
olarak tanımladığı, Dali’nin gözleri; hep büyüleyici bir dünyayı keşfediyordu.
Dali hiçbir zaman taptığı esin perisi Gala’dan ayrılmadı, eve kendine duyduğu
ihtiyaçtan daha fazla bir ihtiyaçla ona bağlıydı.
Derleyen-Düzenleyen
: Seval Cankurtaran